30 Haziran 2010 Çarşamba

Lakabımız ( Karakartal )

1940-41 sezonu İstanbul ligine gençleştirilmiş, yenilenmiş kadrosuyla girer son iki senenin şampiyonu Beşiktaş. Hedefi üst üste üçüncü kez şampiyonluğa ulaşmaktır. Hele Hakkı kaptanla yönetici Fehmi Erok’un Kınalıada'dan bulup getirdikleri Şükrü adlı bir genç katılmıştır ki kadroya, süratiyle, bir raket gibi kullanabildiği sol ayağıyla izleyenlere parmak ısırttırmaktadır. 22 Eylul 1940 Pazar günü ligin ilk maçında, rakip Fenerbahçe karşısına .Mehmet Ali, Yavuz, İbrahim, Hüseyin, Halil, Rıfat, Şakir, Hakkı, Memduh, Şeref ve Tarık 11'i ile çıkan siyah-beyazlılar, Fenerbahçeli Naci'nin golüne Hakkı ve Şakir ile karşılık vererek, lige ezeli rakiplerini 2-1 yenmenin morali ile girerler.
İlerleyen haftalarda sadece kolları ve yaka çizgileri beyaz olan simsiyah formalarıyla sahalarda fırtına gibi esen Beşiktaş forveti, rakip kalelere gol olup yağmaktadır adeta. Üç, beş, altı farklı galibiyetler peş peşe gelmektedir. Öyle ki takımın en tecrübeli iki futbolcusu Hakkı ve Şeref'in bazı maçlardan önce kendi aralarında “Rakiplere ayıp oluyor. Çok eziliyorlar. Genç futbolcularımız Şükrü, Şakir, İbrahim'e de tembihleyelim. Bu maç 5 tane atıp bırakalım. Daha fazla atmayalım” şeklinde konuştukları bile olmaktadır. Her maçta sürekli hücumu düşünen ve rakiplerini kendi yarı sahalarına hapseden Beşiktaşlı futbolcuların o dönemde oynadığı muhteşem futbolu 'sürekli pike yapan bir kartalın avına hücum etmesi' şeklinde tarif edebiliriz ancak.
Haftalar ilerlemekte, Beşiktaş puan farkını açarak ligde liderliğini sürdürmektedir. Bitime 5 hafta kala rakip Süleymaniye'dir. 19 Ocak 1941 Pazar günü Semih Duransoy'un hakemliğini yaptığı Şeref stadındaki maça Beşiktaş şu kadro ile çıkar: Faruk, Yavuz, İbrahim, Rıfat, Halil, Hüseyin, Şakir, Hakkı, Şükrü, Şeref ve Eşref. O sezon bütün maçlarda olduğu gibi muhteşem bir oyun ortaya koyar siyah-beyazlılar. Voleci Şeref lakabıyla maruf Şeref Görkey’in voleyle attığı 3 muhteşem gol ve kaptan Hakkı'nın, Şakir'in ve Şükrü'nün birer golüyle sahadan 6-0 galip ayrılırlar. Belki bu maç, o sezon tüm maclarını kazanan Beşiktaşlı futbolcular için sıradan bir lig maçı olarak görülebilir. Ancak Şeref stadı tribünlerindeki bir Beşiktaş taraftarından yükselen bir ses, bu maçı Beşiktaş tarihinin unutulmayacak maçlarından biri yapar.
Maçın ikinci yarısının ortalarıdır. Beşiktaş takımı farklı önde olmasına rağmen rakip kaleye bitmek tükenmek bilmeyen hücumlar gerçekleştirmektedir. İşte o sıralarda Beşiktaş'ın akın yönü olan Şeref stadının, Atatürk panosu bulunan tarafındaki tribününden bir ses yükselir; “Haydi Kara Kartallar. Hücum edin Kara Kartallar...” Şeref stadını dolduran binlerce futbolsever ve maçı takip eden gazeteciler çınlayan sesle donup kalmıştır. Son derece isabetli bir benzetmedir o anda yapılan. O sezon rakiplerini ezip geçen Beşiktaşlı futbolcuları “Kara Kartal”dan, oynadıkları futbolu “Kara Kartal gibi hücum etmek”den başka bir şekilde tarif etmek mümkün değildir ki.
Tribünlerden yükselen sesin sahibi Mehmet Galin adlı bir balıkçıdır. Beşiktaş'a gönül vermiş, Şeref stadındaki hiçbir maçını kaçırmayan sıradan bir halk adamıdır. Halkın takımı Beşiktaş'ın binlerce taraftarından biridir. Orta boylu, temiz yüzlü, sahibi olduğu küçük sandalından avladiği boğaz balıklarını satarak nafakasını temin eden sıradan biridir. Şeref stadının deniz tarafındaki duvarlarıyla boğaz suları arasındaki küçük kara parçasında derme çatma bir kulübesi vardır. Burada tek başına yaşamaktadır. Hiçbir maçını, hatta idmanını kaçırmadığı Beşiktaş, hayattaki yegane sevgilisidir belki de.
1940-41 sezonunun geriye kalan 4 maçını da kazanır Beşiktaş. Mehmet Galin’in “Kara Kartal” benzetmesini Beşiktaş taraftarları öylesine benimsemiştir ki, önce tek kişiden yükselen “Kara Kartallar” tezahüratı artık yüzlerce, binlerce kişinin sesinden Çırağan'ın köhne duvarlarında çınlamakta, oradan boğazın serin sularında yankılanmaktadır: “Haydi Kara Kartallar. Hücum Kara Kartallar..”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder