30 Haziran 2010 Çarşamba

Beşiktaşımızın Tarihçesi

     BEŞİKTAŞ'IN KURULUŞU

       1902 yılının sonbaharında, Beşiktaş'ın Serencebey semtinde bulunan zamanın Medine Muhafızı Osman Paşa’nın konağının bahçesinde toplanan, başta Osman Paşa’nın oğulları Mehmet Şamil ve Hüseyin Bereket ile mahallenin gençlerinden Ahmet Fetgeri, Mehmet Ali Fetgeri, Nazım Nazif, Cemil, Fehmi ve Şevket Beyler'den oluşan 22 kişilik grup, haftanın bazı günlerinde toplanıp, barfiks, paralel, güreş, halter, aletli ve aletsiz jimnastik gibi çeşitli sportif faaliyetler yürütmekteydiler.

     Memlekette söz, yazı, toplanma gibi faaliyetlerin tamamının yasaklandığı, neredeyse iki kişinin yanyana gelmesinin bile suç sayıldığı 2. Abdülhamit devrinde, etrafta sürekli devriye gezen padişahın adamları, bu toplanmalardan haberdar oldu. Bunun siyasi bir hareket olabileceği endişesiyle de spor yapan tüm gençler, bir baskınla karakola götürülürler.
      Yakalanan bu sporcu gençlerin çoğunun ailelerinin tanınmış olması ve o dönemde kötü gözle bakılan futbolu oynamıyor olmaları, bunun yanında da gençlerin vücuda sıhhat kazandıran beden hareketleri yaptıklarını söylemeleri, haklarındaki suçlamaları ortadan kaldırdı ve sporcu gençler serbest bırakıldı.

     İlerleyen zamanda saray içindeki Şehzade Abdülhalim de bu sporcuları destekledi ve sık sık idmanlarını ziyaret ederek, gençleri seyretti. Dönemin ünlü boksör ve güreşçisi Kenan Bey’de antrenmanlara gelerek, güreş ve boks hareketlerini göstermeye başladı. Konağın bahçesinde yapılan bu sportif çalışmalar kısa zamanda mahallenin diğer gençlerine de sirayet edince, sayıları 26'ya çıkan gençler özel bir izinle 1903 yılının Mart ayında “Bereket Jimnastik Kulübü”nü kuraralar.

 
      Siyasi olayların yatışmasının ardından iyi bir eskrim hocası olan Fuat Balkan ile başta güreş ve halter sporlarını yapan Mazhar Kazancı, Serencebey'de spor hareketleri yapan gençleri bulurlar. Böylece hep birlikte spor faaliyetlerini canlandırma çalışmalarına başladılar.

      Fuat Balkan’ın Ihlamur’da bulunan evinin altındaki yer, kulüp merkezi yapılarak Bereket Jimnastik Kulübü’nün adı; “Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü” olarak değiştirildi. Böylece jimnastik, güreş, boks, eskrim ve atletizmin ön planda tutulduğu güçlü bir spor kulübü meydana getirildi. Bu arada Beyoğlu Mutasarrıfı Muhittin Bey’in teşviki ve yardımlarıyla, Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü 26 Ocak 1911’de, hükümet tarafından tescil edilen ilk spor kulübü oldu.

      İlerleyen günlerde Serencebey semtinin gençlerinin Beşiktaş Kulübü'ne ilgisi büyüdü ve spor yapan üyelerin sayısı bir anda 150’ye yükseldi. Bu şartlar altında kulübün merkezi de Ihlamur’dan Akaretler’de bulunan 49 numaralı binaya taşındı. Bir müddet sonra bu bina da küçük gelince yine Akaretler’de 84 numaralı binaya geçildi, binanın arkasındaki bahçe de bir spor sahası haline getirildi.

      Beşiktaşımızın kuruluşu sırasında renkleri kırmızı - beyaz olarak kabul edildiği ve Balkan Savaşı sonrasında büyük kayıplar vermemiz sonucu alınan kararlar neticesinde renklerimizin siyah - beyaz olarak değiştirildiği dilden dile söylenilmektedir. Bir rivayette ise Balkanlardaki topraklar geri alındığı zaman Beşiktaş eski renklerine geri dönecektir denilmektedir.
 
      Fakat  100. Yıl Belgeseli yapımcısı Tuğrul Yenidoğan, yaptığı araştırmalar sonucunda bu tartışmalara son noktayı koymuştur.Osman Paşa Konağı’nda başlangıçta ferdi sporlar yapıldığından herhangi bir forma rengine gereksinim duyulmadı. Ancak sporcuların sayısı her geçen gün artmaya devam edince, eğitimini Fransız mektebinde tamamlamış Mehmet Şamil Bey kurucular heyetini topladı. Okul günlerinde kullandığı, okulunun renklerini taşıyan rozeti yakasından çıkarır ve gösterir: “Bizler de tıpkı bu rozet gibi bir rozet yaptırmalı ve Kulübümüz’de spora devam eden her azayı bu rozeti taşımaya mecbur tutmalıyız” der. Toplantıya katılanlar Mehmet Şamil Bey’in teklifini heyecanla kabul ettiler. Toplantının sonunda rozette yer alacak kulüp renkleri de kararlaştırıldı. Tabiatın bütünüyle birbirine zıt iki ana rengi kulüp renkleri olarak seçildi: Siyah ve Beyaz...

           BEŞİKTAŞ ROZETİ        

                                   Rozetin Ön Yüzü                                Rozetin Arka Yüzü
         Beşiktaş’ın ilk rozetinin yapıldığı tarih, Fransız mektebindeki rozetlerden esinlenerek miladi yıl olarak “1906” yazıldı. Üstte Arap harfleriyle “Beşiktaş” yazarken, sağda “J”, solda “K” harfleri yer aldı. arka yüzünde “Konstantinopolis”te yapıldığı yazılıdır ve iç tarafında rozeti yapan ustanın mührü yer almaktadır. Rozetteki armada yer alan yıldızın 6 köşeli olduğu dikkat çekmektedir. 2. Meşrutiyet’e kadar (1908) bu 6 köşeli yıldız kullanılmıştır. Daha sonra bu rozetin, İskender Yakak tarafından Kulübün Onursal Başkanı Süleyman Seba’ya hediye edildiği bilinmektedir.

         AMBLEMİMİZ

   Beşiktaşımızın abmlemi ( solda ) , Amblemde Türk Bayrağı olan tek takımdır ve bu özelliği ile diğer kluplerden ayrılmaktadır. Amblemde Türk Bayrağı'nın olması ile ilgili çeşitli araştırmalarım oldu. Çeşitli söylentilere göre ilk tescil edilen klüp olduğu için Türk Bayrağı'nı kullanması hak görülmüş ve izin verilmiş. Bir diğer söylenti ise Beşiktaş takımının 16 Mayıs 1952'de oynanan  TÜRKİYE- YUNANİSTAN maçında Türkiye'yi temsil ettiği için ambleminde AY-YILDIZ taşıması kararı verildiği bilgileridir ki ikinci söylenti daha yaygın. Çoğu yerde karşıma çıkmıştır.







         

Lakabımız ( Karakartal )

1940-41 sezonu İstanbul ligine gençleştirilmiş, yenilenmiş kadrosuyla girer son iki senenin şampiyonu Beşiktaş. Hedefi üst üste üçüncü kez şampiyonluğa ulaşmaktır. Hele Hakkı kaptanla yönetici Fehmi Erok’un Kınalıada'dan bulup getirdikleri Şükrü adlı bir genç katılmıştır ki kadroya, süratiyle, bir raket gibi kullanabildiği sol ayağıyla izleyenlere parmak ısırttırmaktadır. 22 Eylul 1940 Pazar günü ligin ilk maçında, rakip Fenerbahçe karşısına .Mehmet Ali, Yavuz, İbrahim, Hüseyin, Halil, Rıfat, Şakir, Hakkı, Memduh, Şeref ve Tarık 11'i ile çıkan siyah-beyazlılar, Fenerbahçeli Naci'nin golüne Hakkı ve Şakir ile karşılık vererek, lige ezeli rakiplerini 2-1 yenmenin morali ile girerler.
İlerleyen haftalarda sadece kolları ve yaka çizgileri beyaz olan simsiyah formalarıyla sahalarda fırtına gibi esen Beşiktaş forveti, rakip kalelere gol olup yağmaktadır adeta. Üç, beş, altı farklı galibiyetler peş peşe gelmektedir. Öyle ki takımın en tecrübeli iki futbolcusu Hakkı ve Şeref'in bazı maçlardan önce kendi aralarında “Rakiplere ayıp oluyor. Çok eziliyorlar. Genç futbolcularımız Şükrü, Şakir, İbrahim'e de tembihleyelim. Bu maç 5 tane atıp bırakalım. Daha fazla atmayalım” şeklinde konuştukları bile olmaktadır. Her maçta sürekli hücumu düşünen ve rakiplerini kendi yarı sahalarına hapseden Beşiktaşlı futbolcuların o dönemde oynadığı muhteşem futbolu 'sürekli pike yapan bir kartalın avına hücum etmesi' şeklinde tarif edebiliriz ancak.
Haftalar ilerlemekte, Beşiktaş puan farkını açarak ligde liderliğini sürdürmektedir. Bitime 5 hafta kala rakip Süleymaniye'dir. 19 Ocak 1941 Pazar günü Semih Duransoy'un hakemliğini yaptığı Şeref stadındaki maça Beşiktaş şu kadro ile çıkar: Faruk, Yavuz, İbrahim, Rıfat, Halil, Hüseyin, Şakir, Hakkı, Şükrü, Şeref ve Eşref. O sezon bütün maçlarda olduğu gibi muhteşem bir oyun ortaya koyar siyah-beyazlılar. Voleci Şeref lakabıyla maruf Şeref Görkey’in voleyle attığı 3 muhteşem gol ve kaptan Hakkı'nın, Şakir'in ve Şükrü'nün birer golüyle sahadan 6-0 galip ayrılırlar. Belki bu maç, o sezon tüm maclarını kazanan Beşiktaşlı futbolcular için sıradan bir lig maçı olarak görülebilir. Ancak Şeref stadı tribünlerindeki bir Beşiktaş taraftarından yükselen bir ses, bu maçı Beşiktaş tarihinin unutulmayacak maçlarından biri yapar.
Maçın ikinci yarısının ortalarıdır. Beşiktaş takımı farklı önde olmasına rağmen rakip kaleye bitmek tükenmek bilmeyen hücumlar gerçekleştirmektedir. İşte o sıralarda Beşiktaş'ın akın yönü olan Şeref stadının, Atatürk panosu bulunan tarafındaki tribününden bir ses yükselir; “Haydi Kara Kartallar. Hücum edin Kara Kartallar...” Şeref stadını dolduran binlerce futbolsever ve maçı takip eden gazeteciler çınlayan sesle donup kalmıştır. Son derece isabetli bir benzetmedir o anda yapılan. O sezon rakiplerini ezip geçen Beşiktaşlı futbolcuları “Kara Kartal”dan, oynadıkları futbolu “Kara Kartal gibi hücum etmek”den başka bir şekilde tarif etmek mümkün değildir ki.
Tribünlerden yükselen sesin sahibi Mehmet Galin adlı bir balıkçıdır. Beşiktaş'a gönül vermiş, Şeref stadındaki hiçbir maçını kaçırmayan sıradan bir halk adamıdır. Halkın takımı Beşiktaş'ın binlerce taraftarından biridir. Orta boylu, temiz yüzlü, sahibi olduğu küçük sandalından avladiği boğaz balıklarını satarak nafakasını temin eden sıradan biridir. Şeref stadının deniz tarafındaki duvarlarıyla boğaz suları arasındaki küçük kara parçasında derme çatma bir kulübesi vardır. Burada tek başına yaşamaktadır. Hiçbir maçını, hatta idmanını kaçırmadığı Beşiktaş, hayattaki yegane sevgilisidir belki de.
1940-41 sezonunun geriye kalan 4 maçını da kazanır Beşiktaş. Mehmet Galin’in “Kara Kartal” benzetmesini Beşiktaş taraftarları öylesine benimsemiştir ki, önce tek kişiden yükselen “Kara Kartallar” tezahüratı artık yüzlerce, binlerce kişinin sesinden Çırağan'ın köhne duvarlarında çınlamakta, oradan boğazın serin sularında yankılanmaktadır: “Haydi Kara Kartallar. Hücum Kara Kartallar..”